Arda Turan

Posted by Author On Month - Day - Year

Arda işte, bildiğin... afasşgjayaşoykaşylwaykawşykwaşyowaşyw

http://img32.imageshack.us/img32/8521/stiff1907vspclion002.jpg

POST-TITLE-HERE

Posted by Author On Month - Day - Year

POST-SUMMARY-HERE

POST-TITLE-HERE

Posted by Author On Month - Day - Year

POST-SUMMARY-HERE

POST-TITLE-HERE

Posted by Author On Month - Day - Year

POST-SUMMARY-HERE

POST-TITLE-HERE

Posted by Author On Month - Day - Year

POST-SUMMARY-HERE

All-Star Nöbeti

Gönderen pclion On 08:00 0 yorum
Oylama an itibariyle sona erdi, internet üzerinden ilk 5'ler seçildi All-Star 2009 için. Zaten oylama kısmında pek iddialı olduğumuz söylenemez, sadece burdayız mesajı vermek gerekliydi. Hidayet ve Mehmet 350-400 bin arası bir oyla bitirecek görünüşe göre.

Esas nöbet şimdi başlıyor, hem Mehmet hem Hidayet için. Takımların durumuna bakılırsa Hidayet'in oldukça yüksek bir şansının olduğunu söyleyebiliriz bu seneki All-Star için. Tüm NBA'de en iyi galibiyet yüzdesini ele geçirdiler dün gece. Bu da en az iki All-Star oyuncularının olacağı anlamına geliyor. Birinci elbette takımın pivotu Dwight Howard, zaten bir önceki oylama sonuçlarına bakılırsa ilk 5'te başlamayı şimdiden garantilemiş gözüküyor.

Diğer oyuncu ise ya Hidayet Türkoğlu olacak ya da Rashard Lewis. Açık konuşmak gerekirse skor gücü olarak Rashard Lewis'in gerisinde kalması Hidayet için iyi olmadı. Öte yandan geçen sene All-Star'a alınmamasının tek mantıklı sebebi olarak kısa dönemli form grafiği olmadığını tüm NBA'e ispatlaması gerektiği gösterilen Hidayet Türkoğlu'nun üç aşağı, beş yukarı benzer bir performans ortaya koyması -sadece sayı ortalamasında bir miktar gerileme var, yine de 17+ sayı ortalaması makul olarak kabul edilebilir- geçen sene elde ettiği itibarla beraber Hidayet'i Lewis'in bir adım öne taşıyan faktör.

Bir de internet oylamasında doğu forvertleri arasında hatrı sayılır bir oy potansiyeline ulaşması önemli. Resmi olarak koçlar tarafından pek kaale alınmaz bu rakamlar ancak aynı takımdan benzer pozisyondaki iki oyuncu söz konusu olduğunda tercih sebebi olabilir düşüncesindeyim. Geçen sene Washington Wizards'ın iki forveti Caron Butler ve Antawn Jamison, Gilbert Arenas'ın yokluğunda takımı üst sıralarda tutmanın ödülünü Hidayet'in bir adım önünde All-Star olarak almışlardı. Bu sene böyle bir şansları olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu da iki yeni forvet kontenjanı anlamına geliyor, en büyük adaylardan biri de Hidayet Türkoğlu.

Mehmet'in durumu ise biraz daha karışık. 43 sayılık insanüstü performansıyla dikkatleri üstüne çektiği şüphesiz ancak batıda genellikle tek pivot seçiliyor All-Star kadrosuna. Yedek pivot ihtiyacı genellikle uzun forvetlerden karşılanıyor, Tim Duncan gibi oyuncular bu görevi üstleniyor. Yao Ming'in ardından Shaqquille O'neal'ın da geçen seneye göre daha sağlıklı ve formda olması Mehmet'in şansını azaltıyor. Mehmet kadar şansı olan bir diğer pivot da Andrew Bynum, hatta takım performanslarına bakınca onun da Mehmet'den önce geldiğini söylemek yanlış olmaz. Yine de Mehmet Okur'un son dönemdeki şahane performansına alkış tutmamak elde değil. NBA gibi bir ligde takımının birinci skor opsiyonu olmak kolay bir iş değil.

Oylama sonuçları ve diğer yedeklerin durumuyla ilgili ara ara güncellemeler yapacağız bu konuyla ilgili. Güzel bir yazı hazırlığımız var, gece yarısına doğru onu da paylaşmak istiyorum sizlerle...

FTK Çeyrek Final Kuraları

Gönderen pclion On 07:45 0 yorum
Grup bölümü sona erdi kupada, Gaziantepspor'un dışarda kalması dışında pek bir sürpriz olmadı. Bir de Manisaspor'un devam edebileceğini düşünüyordum, onları da Alanyaspor'un ekstra performansı engelledi. 8 Süper Lig takımı çeyrek finallere yükselmiş oldu böylece.

Yine, yeniden bir kura rezaleti yaşadık bugün.. Dünya üzerinde eşi benzeri görülmemiş garip bir uygulama var bu düzenlemede. Birinci olmanın hiçbir anlamı yok, kendi grubundan çıkan takımla eşleşme hususunda hiçbir kısıtlama yok, tam anlamıyla bir keşmekeş yani. Madem herhangi bir avantajı yok bu durumun, grup statüsünün ne anlamı var peki? 5li grup statüsü zaten sorundan başka bir getirisi olmayan garip bir düzenleme, Avrupadan kopyalayacak bula bula bunu mu bulduk diyesi geliyor insanın. Sürekli eleştiriyoruz ancak değişen bir şey yok. UEFA Kupası statüsünün değişmesi belki bir anlam ifade eder gelecek seneler için, doğru düzgün bir statüyü akıl edemeyenler bari kopyalamayı düzgün bir şekilde becerebilseler!

Eşleşmelere baktığımızda şüphesiz en dikkat çekici olanı Galatasaray-Sivasspor eşleşmesi. 15 günde üç kez karşılaşacak bu iki ekip, NBA serisi gibi olacak daha çok. Hava şartları Galatasaray adına en büyük çekince ancak çok da abartmamak lazım. Eşleşmenin ilk ayağı Sami Yen'de olacak, o maça konsantre olup diğer maçı nispeten daha yumuşak geçmesini sağlamak takımın elinde. Sürekli aynı rakiple oynamak da ilginç bir deneyim olacaktır, en azından biz izleyiciler adına.

Diğer eşleşmelere bakarsak A ve D gruplarının liderlerinin ikincileriyle eşleşmesi dikkat çekiyor. Beşiktaş Antalyaspor'la, Fenerbahçe Bursaspor'la oynayacak çeyrek finalde. Küme düşmeme mücadelesi veren Denizlispor ile zirveyi zorlayan Ankaraspor'un eşleşmesi de ilginç olacak. İki takımda da izlenmesi gereken oyuncular var, izlemek lazım. Tabii yayınlanırsa...
Efsane bölümler arasında 'Nothing Good Happens After 2 A.M'i ve 'Naked Man'i saydıktan sonra sırada The Bracket var. How I Met Your Mother'ın zirve yaptığı ikinci sezonundan sonra kaçınılmaz bir düşüş yaşansa üçüncü sezonda da güzel bölümler vardı, The Bracket gibi. Biraz da Amerikan Basketboluna aşinaysanız ağızda dağılan kurabiyemsi bir tad bırakıyor dizi.

Bölümün merkezinde Barney var. Kız tavlamak için geliştirdiği bazı formüllerin işlememesi üzerine şüphelenen Barney, Lily'nin barda karşılaştığı esrarengiz bir kızın kendisini sabote ettiğini anlıyor. Bunun üzerine kızı bulmak için NCAA'in Mart Çılgınlığı formatında en berbat şekilde terk ettiği 64 kızı eşleştirip bizimkilerle beraber sıkı bir elemeden geçiriyor. Daha sonra 'Final Four'a kalan kızlarla Lily ile beraber görüşmeye gidip kızı bulmaya çalışıyorlar. Baştan sona komedinin hakim olduğu bir bölüm daha. Bir de Barney tiradına şahit oluyorsunuz bölüm sonlarına doğru.
(Barney's apology)
Barney: Hey, I don't remember you. I've spent the last two days trying to remember every girl I've slept with and all of the horrible things I've done to them, and I've done some horrible things. I mean at one point I'm pretty sure I sold a woman. I didn't speak the language but I shook a guy's hand he gave the keys to a Mercedes and I left her there. I'm the guy who keeps a scrap book of all the women but I never thought I was the guy who would sleep with a girl and not even remember her. So from the bottom of my heart, for what ever I did to you, I apologize.
Listede 8 numarada yer buldu The Bracket, yavaş yavaş gerçekten efsanevi bölümlere doğru geliyoruz yavaş yavaş...

Görüyorum ve Arttırıyorum

Gönderen pclion On 01:00 7 yorum
Beşiktaş'ın yeni transferi Erkan Zengin, diğer transfer Yusuf Şimşek'in söylediklerini bile gölgede bırakan bir açıklama yapmış. Kendisi Beşiktaş'ın derbi ve Avrupa maçlarında yüzünü siyah-beyaz'a boyayarak izlediğini açıklamış. Yusuf'un açıklamalarını zaten biliyoruz, fotoğraflarla ispat etmeye kadar götürmüştü işi. Beşiktaş taraftarının bundan etkileneceğini, onlara daha fazla destek olacağını düşünüyor olmalılar ama fena halde yanılıyorlar.

Taraftar, futbolun o amatör, temiz ruhunun yok olmak üzere olduğunun farkında. Bunun temsilcisinin Yusuf Şimşek ve benzerleri olamayacağının daha da farkında. Bir futbolcunun takım taraftarlığı açıklamasının mantığını da bir türlü kavrayabilmiş değilim zaten, hele hele rakip kulüplerde yıllarca top oynayıp daha sonra transfer olunca "Valla bak!" diyenler bana göre en sinir bozucu tiplerdir. Siz susun, işinizi yapın. Hak ediyorsanız o taraftar zaten size hakkınızı teslim edecektir. Servet Çetin gibi, Emre Aşık gibi.

Erkan'ın söyledikleri de farklı değil Yusuf'tan. Türk futbolunu takip eden büyük çoğunluk İstanbul'un üç büyüklerinden birine sempatisi vardır zaten, bu çok büyük bir marifet değildir yani. Gerçi bu bir gelenek haline gelmiş artık, adam "Biz babadan böyle gördük." derse de bir şey diyemeyiz hani.

Yine de Kemal Sunal bir kez oynadı o sahneyi, bir daha oynamaya gerek yok. Nasıl olsa siz de idareci abilerden anlayış bekliyorsunuz, o da...

Royal Leauge & Danimarka

Gönderen pclion On 07:45 1 yorum
Son yıllarda Avrupa Kupalarında büyük çıkış gösteren Kuzey kulüpleri için oldukça yararlı bir deneyim olmuştu Royal Lig. İskandinav liglerinin Avrupa Kupaları fikstürüyle uyumsuzluğu üzerine takımların form grafiğini arttırmak amacıyla düşünülmüş bir uygulamaydı Royal Lig. 2004'te başlayan organizasyon 2007'de son buldu. 07/08 sezonundaki turnuvanın finansal sebeplerle yapılamadığı, 08/09'da turnuvanın geri döneceği söylenmişti ancak onun önüne de TV yayın hakları problemi çıktı. Yapılan üç turnuvayı da Danimarka ekiplerinin kazanması dikkat çekici bir detay. Biz de bu detay üzerinden Royal Lig deneyimin bir portresini çıkaralım istedik.

Amacının Avrupa Kupalarındaki İskandinav ekiplerinin performansını arttırmak olduğunu düşünürsek ilk bakmamız gereken yer 'UEFA Ülke Sıralaması' oluyor elbette. 2004 yılındaki sıralamaya baktığımızda en iyi durumdaki ülke olan Norveç'in 21.900 puanla 15.sırada olduğunu görüyoruz. Danimarka 17.450 puanla 22, İsveç ise 16.716 puanla 24. sırada bulunuyordu.Royal Ligde yer alan ülkelerden Danimarka'nın büyük bir yükseliş gerçekleştirdiğini görmek zor değil. Bir ülke futbolunun kaderini tek faktöre indirgemek yanlış olur elbette, şüphesiz Danimarka'nın yükselişinde kulüp bazındaki atılımların daha büyük bir payı var. Ancak amaç kulüplere katkı sağlamaksa Royal Ligin bu anlamda başarılı olduğunu görmek gerekir.

Son olarak Danimarka'nın Avrupa Kupalarına 2 ekiple devam ettiğini, sıralamada daha da yukarılara tırmanmasının sürpriz olmayacağını belirtmek lazım. Royal Lig hakkında ülkemizde bilgi bulmak oldukça güç, sadece Uğur Meleke'nin hakkını vermek gerek. Sık sık değindiği konulardan biriydi o dönem Royal Lig, Balkan Ligi gibi bir öneri de getirmişti yazılarında. Merak edenler şurdan okuyabilirler yazıyı...

David Beckham & Ayakkabıları

Gönderen pclion On 03:00 0 yorum
David Beckham'ın Fiorentina maçında giydiği ayakkabılarıymış efendim bunlar. Fiorentina maçını izleyemedim ancak gelen yorumlar Beckham'ın pek de etkili olamadığı yönünde. Zaten kısa süreliğine geldiği İtalya'da kimse ondan harikalar yaratmasını beklemiyordur muhtemelen, Amerika'nın yeni yeni gelişmekte olan futbol sisteminden İtalyan sertliğine geçişe alışana kadar kiralık dönemi bitecek. Saha içi katkısından daha çok MLS sezon arasını pazarlama açısından boş geçirmek istemeyen sponsorlarının aracılığıyla gerçekleşmiş bir transferdi bu, ayakkabılar da bu transferin özeti gibi duruyor adeta.

Bu sayede David Beckham da kariyerine bir başka dev takımın adını yazdırmış oldu tabii, o açıdan da önemliydi bu transfer. Manchester United, Real Madrid ve Milan. Gerçekten şık duruyor.

Satır arasında da olsa Milan demişken Kaka'ya değinmemek olmaz elbette, hele Milan taraftarlarının ortaya koyduğu tepkiden sonra. Akıl almaz rakamlar var ortada, Milan'ın patronları da paranın büyüsüne kaptırmış gibi duruyor kendisini. Kaka her ne kadar kalmak istiyorum deyip taraftarın hoşuna gidecek sözler söylüyorsa da bence ikna edilebilir bir görüntü çiziyor. Bu iş olacak gibi. Yine de esaslı bir yorum için bence hem transferin hem de rakamların kesinlikleşmesini beklemek gerek zira Manchester City'den rakamların fazla uçuk olduğu konusunda bir açıklama gelmiş. Bekleyip görmek lazım...

Galatasaray 4-2 Malatyaspor

Gönderen pclion On 11:20 3 yorum
Galatasaray için yılın en rahat maçı olmaya adaydı Malatyaspor, beklendiği gibi geliştiğini de söyleyebiliriz. Bu galibiyetle Türkiye Kupasında grubu 10 puanla lider bitirdi Galatasaray.

Temposuzluk maçın başından beri kendini gösteriyordu, resmi bir maç görüntüsünden uzak bir oyun vardı sahada. Maçı benim için anlamlı kılabilecek tek detay Alparslan Erdem, Serkan Kurtuluş, Mehmet Güven, Semih Kaya gibi oyuncuları sahada görmek olabilirdi ancak onlar da maçın büyük bölümünü kenarda geçirdiler. Bir tek Aydın Yılmaz vardı muadilleri olarak.

Arda Turan, Arda Turan, Arda Turan. Türkiye Liglerinin açık ara en iyi oyuncusu bana göre. Bugün de şahane bir oyun izletti bizlere, bu amaçsız maçı izlenebilir kılan oyuncuların en başında geliyordu. İki sene önce A takımda forma şansı bulduğunda muhteşem bir çıkış yapmıştı ancak birçok eksik özelliği de vardı aynı zamanda, başka fiziği olmak üzere. Türk futbolunun kısır döngüsünden kendini sıyırıp gün be gün kendisi geliştirmeye devam etmeye devam ediyor. Katılmayanlar olabilir ama bana göre çoktan Premier Lig seviyesine geldi Arda Turan. Galatasaraylılar olarak onu seyredebiliyor olmanın tadını çıkarmaya bakalım zira bu gidişle Aslantepe'de geçireceği bir sezondan sonra onu John Motson'dan dinleyebileceğiz ancak.

Sahada oynanan oyun teknik analizine girecek kadar derin değildi, o yüzden bu seferlik işin magazin yönüne bakalım. Emre Güngör'ün Pascal Nouma'dan hallice performansı bu açıdan gözden kaçacak gibi değildi. İkinci yarının ilk 10 dakikasını kaçırmıştım, geldiğimde Emre Güngör atılmıştı çoktan. Ne ara girdin, ne ara çıktın Emre?

Diğer belki de en önemli detay Semih Kaya'nın ilk resmi maçına çıkmış olması oldu. Gönül isterdi ki daha uzun bir süre izleyebilseydik onu, buna da şükür. 87. dakikada girmesine rağmen güzel bir kafa vuruşuyla dikkatleri üzerine çekmeyi bildi Semih. Tribünlerden yükselen Semih Kaya tezahüratı da hoştu.

Aslında maçtan bir kare yerine De Sanctis'in kürklü fotoğrafını koyacaktım ama bulamadım malesef. İtalyan olduğu belli ediyor Morgan...

100 Yıllık Rekabet #2

Gönderen pclion On 08:00 1 yorum

Galatasaray'in Sol Kanat Rotasyonu

Gönderen pclion On 07:20 3 yorum
Devre arası hazırlık kampı sonrası Galatasaray'ın sol kanat rotasyonunda bazı değişiklikler olabileceğini ön görmüştük ancak değişiklik pek beklediğimiz yönde olmadı. Ajanslara düşen haberler Ferdi Elmas ve Alparslan Erdem'in kiralık olarak gönderileceği yönünde.

Bu haber en çok Volkan Yaman'ı sevindirmiş olsa gerek zira son dönemdeki performansıyla normal şartlarda bırakın ilk 11'i zorlamayı yedek kulübesindeki yerini bile kaptıracak bir görüntü veriyordu. Pas zamanlamaları konusunda ciddi sıkıntıları var, defansif olarak da yeterli olduğunu söylemek zor. Top kayıpları ise en önemli zaafı. Bazen öyle bir yerde top kaptırıyor ki defansın geri kalanının müdahele etme şansı bile olmuyor. Bellinzona maçında rakibe attığı ara pas hala aklımdadır. Bütün bunları esas bölgesinin sol bek değil de sol kanat olduğunu kabul etsek bile o bölgede de verimli olabildiğini ben henüz görebilmiş değilim. Galatasaray kariyerine iki duran top golüyle başlamasının kredisi vasat performanslarını çoğu zaman gölgelese de Volkan Yaman'ın sezon sonunda transfer listesinde olmamak için ikinci yarı baya bir çalışması gerekecek.

Ferdi Elmas'ın görünürdeki talibi Eskişehirspor. Sol tarafa bir oyuncu bakıyorlardı zaten, isabet olmuş. Hem Ferdi hem Galatasaray adına iyi bir seçim olabilir Eskişehirspor. Oğuz Sabankay'la yaşanan bir hayal kırıklığı varsa da Ferdi'nin oynayabileceği Süper Lig ekiplerinden birisi Eskişehirspor.

Alparslan Erdem'in kiraya verilmek istenmesini ise anlayabilmiş değilim. Radyospor Kupasında Galatasaray'ın en çok dikkat çeken oyuncularından biriydi. Uzun süreli bir sakatlık sonrası yeni yeni kondisyonuna kavuşmuş olmasına rağmen hem tekniği hem seriliğiyle takımdaki en ofansif sol kanat savunucusuydu. Ayrıca Harry Kewell'ın yokluğunu da düşünürsek Arda Turan'ı yedekleyecek iyi bir alternaitf olabilirdi kadro içinde. Sanırım bu pozisyon için de Volkan Yaman düşünülüyor ancak pek doğru bir tercih olduğunu söyleyemeyeceğim. Alparslan'ın kiralık dönemi adına söyleyebileceğim tek şey ise forma şansı bulabileceği bir takıma kısa süreli bir anlaşmayla gönderilmesi...

Karpuz Kabuğu

Gönderen pclion On 04:30 0 yorum

Bu sözleri sözleşmesi biten oyuncuların durumunu soran muhabirlere söylemiş Sivasspor basın sözcüsü Fikret Ünsal. Ülkemizde futbola, futbolcuya bakış açısı bu işte. Uyandırmayın kerizi sığlığında bir düşünce yapısı hakim. Aynı kişi zamanında çıkıp 7 milyon Sivaslı bize yardım edecek, hiçbir problemimiz kalmayacak diyebilen bir insan ayrıca.

Futbolda hakeminden, oyuncusuna, teknik direktörüne kadar her unsur değişiyor da şu şark kurnazı yöneticilerden bir kurtuluş yok...

Altyapı Fetişizmi

Gönderen pclion On 09:30 4 yorum
Özellikle Galatasaray taraftarında gelişen bir refleks oldu bu son dönemde, zaman zaman kendimi de katıyorum bu gruba. Transfer dönemlerinde yerli piyasasında ismi geçen her oyuncuya karşı durup "Onun yerine altyapıdan şu çocuğa şans verelim." deme şeklinde tezahür ediyor genelde. Ancak gözden kaçan nokta şu ki Türkiye'nin bütün iyi oyuncuları Galatasaray altyapısı çıkışlı olmak zorunda değil.

Bu mantıkla ilerlenseydi Mehmet Topal, Barş Özbek, Emre Güngör gibi Galatasaray adına oldukça faydalı olan bir çok oyuncuyu başka takımlarda seyrediyor olacaktı Galatasaray taraftarı. Galatasaray'ın rakipleri arasında en verimli altyapı sistemine sahip olması -ki Beşiktaş'ın da hakkını vermek gerek, en azından yetiştirme anlamında- Türkiye ve Almanya pazarından elini ayağını çekmesi anlamına gelmemeli kesinlikle. Genç oyunculara önem vermek sadece kendi altyapından yetişen oyunculara şans vermek anlamına gelmez, aksine bu yanılgıya düşmek Türkiye'deki genç oyuncu havuzunu diğer takımlara teslim etmek demek olur. Bu yazdıklarım Galatasaray hakkında gibi gözükse de diğer kulüpler için de geçerli aslında.

Bir de Galatasaray özelinde olan bir durum var. Altyapının iyi durumda olması mezun olan her oyuncunun Galatasaray kalibresinde olacağı yanılgısını da beraberinde getirmesi, bu kesinlikle yanlış. Boğaziçi mezunu her kişinin iş hayatında çok başarılı olacağının garantisi olmadığı gibi Galatasaray altyapısından mezun her futbolcunun da Galatasaray A takımı seviyesinde olması mümkün değil. Zaten iki senede bir PAF takım kadrosu tamamen değişiyor, bu oyuncuların hepsinin A takıma yükselmesini beklersek bunun matematik olarak bile mümkün olmadığını görmek lazım. Her sene A takım kalitesinde kalıcı olacak 1-2 oyuncu yetiştirmek fazlasıyla yeterlidir.

İşte bu noktada da alttan gelenlerin önünü tıkayan bir gerçek var, o da yerli oyuncu ihracını beceremeyen bir ülke olmamız. Belli bir kalitenin üstündeki yerli oyuncular üç büyüklerde düzenli forma bulmaya başladıktan sonra seviye atlayamıyorlar. Hem kulübe hem de alttan gelenlere zarar veriyor bu kısır döngü. Bunu aşabildiğimiz zaman Türk futbolu gerçekten bir yerlere geldi diyebileceğiz ama yakın gelecekte görebilir miyiz bunları, sanmıyorum. Bu daha genişçe tartışılması gereken bir konu zaten, başka bir posta bırakalım gerisini...
İkinci sezonuyla zirve yaptıktan sonra senaryo içeriklerinin daha zayıf olduğu konusunda hayıflanan benim gibi hayranları için bu sezonun en harika bölümlerindendi Naked Man. Bazı bölümlerde dizinin komedi dizisi olduğunu unutabiliyordu senaristler, Naked Man ise bu açıdan 4. sezonun bence açık ara en iyi bölümüydü.

Bölümün adından da anlaşıldığı gibi Barney Stinson döktürüyor yine. Taktiği öğrendiğinde Lily'ye Naked Man'in kendinden bile iyi olduğunu açıklayışı Barney'nin efsane tiradlarından biri olmayı başarıyordu. Batman-Superman benzetmesinin içerik olarak da uygun oluşu harikaydı.
Barney: All these years I've been suiting-up when I should've been suiting-down.
Komedi unsuru olarak dolu dolu bir bölüm demiştik, komik olan tek bölüm Barney Stinson tiradları değil elbette. Duygusal insan Marshall'ın seksin sadece aşık olduğun için yapılabileceğini söylemesinden sonra diğer dörtlünün seks yapmak için 50 sebep arayıp bunu listelemesi başka bir bölümü tek başına götürebilecek bir sahneydi. Merak edenler için liste aşağıda;Tüm bu harika sahnelere rağmen en vurucu ve komik olan kısmın Ted'le Barney'nin telefonda hangi pozla kızı karşılayacaklarını tartışması Naked Man'in neden gelmiş geçmiş en iyi bölüm listesinde yer edindiğini gösteriyor zaten. Kesinlikle kaçırmamanız gereken bir bölüm.

2 out of 3, guarenteed...

Yağ Satarım, Bal Satarım

Gönderen pclion On 01:30 1 yorum

Neven Subotic

Gönderen pclion On 09:45 0 yorum
Bundesliga'nın tanıdık simalarından Subotic, özellikle son dönemde müthiş bir çıkış yakaladı Dortmund'ta. Bu çıkış milli takım düzeyinde de tartışmaları beraberinde getirmişti tabii. Çocukluğunun bir bölümünü geçirdiği Amerika'da U20 milli takımında forma giymişti. Tercihi Sırbistan olmuş Subotic'in, federasyon temsilcisiyle beraber bir basın toplantısı düzenlemişler konuyla ilgili geçen hafta. Dünya Kupası elemelerinde forma giymeye başlayacakmış Subotic.

Milli bazda transfer de böyle oluyor demekki, törene bakınca normal bir transfer töreninden farksız. Bir de formayı öpse tam Umut Sarıkaya karikatürüne dönecek olay...

Ankara Arena

Gönderen pclion On 07:15 1 yorum
Dünya Basketbol Şampiyonasına 1.5 yıl gibi bir süre kalmasına rağmen yeni salonların hiçbirisi hazır değil henüz, hatta kaba inşaatına başlanmış olan bir salon bile yok. FIBA'nın turnuvayı geri alma tehditlerinden sonra federasyon ve devlet köşeye sıkışmış olacak ki projeleri revize etmişler daha kısa sürede yetiştirebilmek için. Ancak Türkiye'de olabilirdi böyle bir şey zaten.
Yukarıdaki fotoğraflar Ankara Arena projesinin son hali, kısa sürede inşaatına başlanacakmış. 10 bin kapasiteli olarak planlanan salonun 6 ay içinde bitirileceği dile getiriliyor federasyon ve belediye tarafından ancak turnuva alındığından beri verilen sözlere, güvencelere önem biçmek pek akıl kârı gibi durmuyor. Madem bu kadar hızlı çalışabilecek durumdaydınız, niye şimdiye kadar başlamadınız dememiz gerekir o zaman. Dünya çapında bir turnuvayı "hallederiz" mantığıyla götürüyoruz ya, ne diyelim artık bilemiyorum...

Kartalspor & Fenerbahçe

Gönderen pclion On 06:00 5 yorum
Günün en dikkat çekici haberi bu oldu sanırsam. Fenerbahçe 3.5 milyon euro bedelle Kartalspor'u satın almış. Kartalspor'u hem pilot takım olarak kullanıp hem de arazilerinden faydalanmakmış amaç. Arazi kısmı hakkında bir araştırma yapacağız elbette ama işin daha sportif kısmı olan pilot takım meselesi üzerinden gidelim bu sefer.

Kartalspor'un Fenerbahçe'yle resmi olmasa da bir bağı vardı uzun süredir. Fenerbahçe'de oynayan Kartalspor kökenli Volkan Demirel, Servet Çetin gibi oyuncular da bu iş birliğinin görünen yüzü olmuştu. Kulüpler arasındaki dayanışmanın ne ölçüde olduğu konusunda detaylı bir bilgim yok ancak satın alma sürecinin ani bir karar olmadığına eminim.

Kartalspor Bank Asya'da 7. sırada bulunmasına rağmen sıkıntılı günler geçiriyordu. Devre arasında en iyi oyuncularını hiçbir kazanım olmadan kaybetmek durumnda kaldılar, başta İskender Alın olmak üzere. Fenerbahçe'nin kulübü satın alması kısa vadede oyuncuların serbest kalmasını engelleyecek gibi görünüyor, bu da kulübü rahatlatacaktır. Yine de takviyeye ihtiyaçları olacak. İlhan Parlak ilk akla gelen oyuncu gibi duruyor. Fenerbahçe altyapısının üst düzey mezunlarının kısıtlı olduğunu düşünürsek bu açıdan bir katkı görmesi zor Kartalspor'un, daha çok alt liglerdeki genç oyuncuların Fenerbahçe'ye uygun hale getirilme sürecinde kullanılacaktır tahminim.

Bank Asya'daki konumunu göz önüne alırsak kafamızı kurcalayacak bir soruya daha rastlıyoruz, Fenerbahçe'nin pilot takımı Kartalspor Süper Lig'e yükselebilir mi? Oftaş (Asaş-Hacettepe) örneği işte bu açıdan önemliydi, federasyonun o dönemde bu duruma izin vermesinin ciddi sonuçları olacağı açıktı. Skandal bir karara imza atıldı o dönem. Hoş, yine de bu tip kurallar üç büyüklerle ilgili olunca daha büyük yankı uyandırır. Kartalspor ya da Beylerbeyi bir gün bunu başarırsa muhtemelen yeni bir düzenlemeye gidilir bu hususta, o açıdan pek endişeli değilim açıkçası.

Fenerbahçe bence doğru bir altyapı modeli oluşturma yolunda önemli bir adım attı Kartalspor'la. Yine de üretim konusunda çok ciddi zaafiyetleri olması, kulüp geleneklerinin altyapı ve yetiştirme odaklı bu sisteme pek uygun olmaması projenin verimliliği konusundaki en ciddi soru işaretleri. Somut adımları gördükten sonra tekrar değinebiliriz bu konuya...

*** Fenerbahçe resmi sitesi haberi yalanlamış, biz de yazdığımızla kaldık. Notu düşmüş olalım, bu da bir beyin jimnastiği olarak arşivde yer alsın.

Galatasaray 4-1 Werder Bremen

Gönderen pclion On 14:15 2 yorum
İki gün önceki Leverkusen maçında as oyuncular dinlendirilmişti, bu maçta genç oyuncular as kadro arasında denendi. Werder Bremen de Diego'yu saymazsak as kadroyla maça çıktı diyebiliriz. Galatasaray'da da Lincoln'ün olmadığını düşünürsek çetin geçmesi gereken bir mücadele olarak görülebilirdi üçüncülük mücadelesi.

Arda ile Sabri bize pek katılmıyor olacaklar ki 15 dakikada iki golü göndermişlerdi Bremen ağlarına. Özellikle Sabri'nin ikinci golde topu kapıp asisti yapması şahaneydi. Arda da top arkasında kalmasına rağmen doğru bir kararla uzak köşeyi görüp iki farklı üstünlüğe taşıdı Galatasaray'ı. Sabri özellikle ilk yarıda çok etkiliydi sağ açıkta, sürekli orda oynasa daha iyi verim alınabilir ondan. Arda ikinci golden sonra harikalar yaratmaya başladı, hem tekniği hem karar verme yetisi hem de mücadelesiyle bu sahadaki en üst düzey oyuncu benim der gibiydi.

Benim için maç özelinde iki önemli detay vardı. Birincisi Alpaslan-Mehmet-Serkan üçlüsünün göstereceği performans. Başta Alpaslan olmak üzere başarılı bir performans ortaya koydu bu üçlü. Alpaslan'ın uzun süreli bir sakatlığı vardı, buna rağmen oynadıkça daha iyi performans ortaya koymayı başardı maç içinde. Serkan ise Sabri'yle iyi anlaşır göründü, zaman zaman kotarılan maçlarda denenmesi gereken bir formül Serkan-Sabri kanadı.

Mehmet ise benim beğendiğim bir oyuncudur genelde. Özellikle Topal veya Barış göbekte oynuyorsa Ayhan Akman'dan sonraki tercih olmalıdır Mehmet. Pasörlüğüne mücadeleci kimliğini de eklerse Tugay Kerimoğlu'ndan sonra Galatasaray kökenli en elit oyun kurucu olabilir. Taraftarlar arasında pek kabul görmemiş oyunculardan birisi Mehmet Güven, bunda umursamaz görünen tavrı ve Beşiktaş maçındaki penaltı pozisyonunun da büyük etkisi var elbette. Yine de Mehmet Güven kolay vazgeçilmemesi gereken oyunculardan biridir benim nezdimde.

Diğer önemli detay da Mehmet'le alakalı aslında. Mehmet Güven'in maça kaptan olarak çıkması doğru okunması gereken bir tercih. Kaptanlık konusunda kazan kaldıran Sabri ve Arda'ya özel bir mesajdı açıkçası bu, altyapı çıkışlı başka oyuncuların da olduğunu hatırlatarak. Aslında Arda ve Mehmet'in bulunduğu jenerasyonun kaptanlığını Uğur Uçar yapardı normalde ama o lanet olası sakatlıktan hala dönebilmiş değil Uğur. İyi haberler duymaya başladık ama bu ağır sakatlığın Uğur'dan ne götürdüğü konusunda bir fikrimiz yok henüz. Kendisini yeni yeni ispatlamış bir oyuncunun başına gelebilecek en kötü şey bu olsa gerek.

Sözün kısası bu turnuva hem hazırlık anlamında hem de sonuç anlamında iyi bir tecrübe oldu Galatasaray takımı adına. Rotasyonda bazı değişiklikler görebiliriz önümüzdeki dönemde. Özellikle defansın solunda Volkan Yaman şansını gittikçe zorlamakta, Alpaslan'ın formayı ondan alması çok uzak gözükmüyor...

Ferdi Elmas Üzerine

Gönderen pclion On 06:15 3 yorum
Galatasaray, Ferdi Elmas transferini gerçekleştirdiğinde biraz şaşkın biraz da kızgındım açıkçası. Fellik fellik sağ bek ararken kiralık oyuncular arasında en çok gelişim gösteren oyunculardan biri olan Uğur Akdemir'in kampta bile denenmeden Ferdi Elmas'ın bonservisi için gözden çıkarılmasını anlayamamıştım. Üstüne bir de Çağrı Yarkın verildi daha sonra.

Bu transferin arkasındaki mantığı çözmeye çalıştığımızda 87-88 jenerasyonundaki birikme ve bu birikmeyi aşmak altyapı çıkışlı bazı oyuncularının bonservisleriyle gönderilmesi en akılcı yaklaşım gibi gözüküyordu. Ferdi Elmas da Galatasaray'da yaş grubu bakımından eksik olan 84-85 jenerasyonundan bir oyuncuydu.

Yine de baktığımızda Ferdi Elmas'ın Galatasaray için doğru isim olup olmadığı konusunda şüpheler vardı zira Süper Lig'de Rizespor ve Ankaraspor formalarıyla gösterdiği performans etkileyici olmaktan uzaktı. Kağıt üstündeki özelliklerine baktığımızda sol açık oynayabilen, gerektiğinde dış bek olarak iyi iş yapabilme ihtimali transfere temkinli yaklaşmamızı sağlamıştı ancak izlediğimiz maçlarda Arda Turan'ı ve sol kanat rotasyonunu yedekleyecek düzeyde bir görüntü vermedi bizlere.

Özellikle Leverkusen maçındaki performansı bence tam bir hayal kırıklığıydı. Güçsüzlüğünden ziyade yaptığı aşırı sayıda top kaybı takımın performansına sekte vurmaktaydı maçta. Oyun görüşü de yeterli değil bence Ferdi'nin. Bindirmeleri değerlendirmeyi ve doğru zamanda pas vermeyi başaramayan, temel özellikleri eksik bir oyuncu izlenimi verdi bana. Tek özelliği hızı gibi gözüküyor ancak bu özelliğinizi orta, pas ya da şutla sonlandıramayacaksanız üst düzeyde forma bulma şansınız hayalden de ötedir. Bendeki notu epey kırık anlayacağınız Ferdi'nin. Son olarak Werder Bremen maçında alıcı gözle bakalım Ferdi'ye, son fikrimizi şekillendirmiş olalım.

Galatasaray'ın Aydın Karabulut'u istediği iddiaları dolaşmaya başladı ortalıkta. Bu iddialar doğru olsa bile transferin gerçekleşme olasılığı yok denecek kadar az bana göre. İyiden iyiye köşeye sıkışmış Beşiktaş yönetiminin Galatasaray'ın talip olduğu bir oyuncuyu rakibine vermesi mantıklı değil. Ayrıca önümüzde Okan Koç gibi bir örnek varken bu tip bir transferi tartışmak bile oldukça zor. Serbest bırakılması düşünülen, 6 aydır PAF takımla çalıştırılan Okan Koç'un Galatasaray'a imza atması sebebiyle kopan gürültüyü hatırlayın.

Okan Koç demişken bu kadar kısa bırakmaz olmaz aslında ama önümüzdeki zamanlarda onunla ilgili bir yazı yazacağız, oraya bırakalım söylemek istediklerimizi...
Uzun süredir futbol dışı konulara el atamıyorduk gündem yoğunluğundan. Türkiye Kupası maçlarını da atlattığımıza göre yavaş yavaş futbol dışı öğelere de blogda yer verme zamanı geldi. Böyle bir seriye de How I Met Your Mother'la başlamak düşerdi bize. How I Met Your Mother tarihinin en iyi 10 bölümünü şöyle bir hatırlayacağız hep beraber. Beli bir miktar spoiler içerdiğini de unutmamak gerekir bu arada, söylemiş olalım.

10. sırada ilk sezondan hatırlayacağımız bir bölüm var, "Nothing Good Happens After 2 A.M." Bu bölüm How I Met Your Mother'ın samimiyetini ve günlük hayatta yaşananların iyi bir gözlemi olduğunu gösteriyor bizlere. Ted'in büyükannesinin öğüdüdür bu, çoğu zaman da doğrudur. Ted için de pek iyi gitmemiştir zaten 2'den sonra verdiği kararlar, sevgilisini kaybedip aynı zamanda o dönem aşık olduğu Robin'in güvenini yerle bir etmiştir.

Bölüm iyi, güzel, hoş da ilk 10'a girecek kadar iyi mi diyenleriniz olabilir. Bu bölümü verdiği mesaj dışında çekici yapan bölüm Lily-Marshall-Barney üçgeninde yaşananların komikliğiydi elbette. Özellikle Koreli Elvis sahneleri harikadır. Ted'i durdurmak isterken yaşanan diyaloglar da ayrı bir güzeldi.
Lily: Go home Ted!
Ted: Okay.
Lily: (looking relieved) He’s going home.
Barney: He’s so not going home.
Marshall: (to Lily) I can't believe you just told him that!
Barney: Lily, here is what you just said – Ted, whatever you do, don’t go up there, there is a beautiful girl who wants to have sex with you!
Marshall: And then she’s going to make you some delicious juice!
Benim favorim ise şu;
Barney: Hey you guys, remember the time that Lily kicked Korean Elvis in the nards?
Bu sözlerin Lily'nin Elvis'in kasıklarına tekme attıktan 2 saniye sonra söylendiğini not düşelim...
Ballon D'or'dan sonra FIFA Dünyada Yılın Oyuncusu ödülünün de sahibi oldu Cristiano Ronaldo. Son dönemde Lionel Messi'nin şahane performansı onun Euro 2008 öncesi gösterdiği insanüstü performansına gölge düşürse de bence kesinlikle hakediyordu Portekizli bu ödülü. 10 yılda bir görebileceğimiz türden akıllara zarar bir performanstı onunki, Premier Lig tarihinin en iyi performansları arasında gösterilecek kadar değerliydi. Takımının Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğuna yürümesinde de en büyük pay sahibi olduğunu düşünürsek Ronaldo'nun bu ödülü almış olmasına haksızlık demek pek gerçekçi olmayacaktır.

Ronaldo da genel olarak bundan söz etmiş zaten, 2008'in kendisi için harika bir yıl olduğundan dem vurmuş. Euro 2008 onun en değerli oyuncu imajına büyük darbe vursa da kendine has tekniğiyle, fizik gücüyle çok özel bir oyuncu Cristiano Ronaldo.
Ödül töreninde çok güzel kareler de vardı, özellikle ödüle aday gösterilen 5 futbolcunun beraber çektirdiği fotoğraflar kolay bulunur cinsten değil. Xavi, Torres, Ronaldo, Messi, Kaka. FIFA, FairPlay ödülünü ise Türkiye ve Ermenistan Federasyonlarına vermiş, milli maçta gösterdikleri tavırdan dolayı. Bunu da dip not olarak söyleyelim...
Normal şartlarda futbolcuların birçoğu 23-24 yaşından sonra gerçek potansiyellerini yansıtmaya başlarlar. Eksiklerini gidermiş, maç tecrübesi kazanmış, oyun kimliğini kazanmış olduklarından performansları daha üst düzeye çıkar. Kimi oyuncular ise geç açılırlar;Andrei Arshavin gibi, Ayhan Akman gibi. Bazıları ise gençlik dönemlerinde üst düzey performans göstermesine rağmen daha verimli olması gereken çağda keskin bir düşüş yaşıyor. Bu oyunculardan bize en yakın örnek ise şüphesiz Mateja Kezman olsa gerek.

Kezman PSV'deki inanılmaz çıkışının ardından Chelsea ve Atletico Madrid'de yaşadığı hayal kırıklıklarının ardından Fenerbahçe'ye gelmişti. Son vuruşları ve top tekniği iyi bir Kezman hatırlıyordu bir çok kişi, formsuzluğunu Türkiye'de aşacağı düşünülüyordu. Hatta Kezman öylesine rahattı ki Türkiye'de en az 30 gol atacağını söylüyordu ilk röportajında. Ancak Türkiye'nin özellikle üç büyüklerde oynayan forvet oyuncuları için çantada keklik bir lig olmadığını birileri ona anlatmamıştı anlaşılan. Boşluğunu doldurması için alındığı son zamanların formda golcüsü Nicolas Anelka'nın bu ligde 1.5 sezon boyunca sadece 10 gol atabilmesi bu kadar büyük hedef koymaması için yeterli sebepti aslında.Türkiye'de rahatça istatistik yapıp Avrupa'ya tekrar sıçrama yapabileceğini düşünüyordu sanırım Mateja Kezman. Onu Türkiye'de bekleyen ise hayal kırıklığından başka bir şey değildi. 2 sezon boyunca ısrarla ilk 11'de oynatılmasına rağmen iki sezon boyunca atabildiği toplam lig golü 20'de kaldı. Bizim hafızamızda attığı gollerden çok boş kalelere ittiremediği toplar yer etti. Denizlispor maçında kaçırdığı pozisyon akıllara zarardı, unutulacak gibi değil hani.

29 yaşında olmasına rağmen 4-5 sezondur cepten yemeyi sürdürüyor Kezman, PSG deneyimi de ona çare olmadı. Avrupa'da az, çok tanınan isminin mirasını da bitirmek üzere. Bundan sonraki istikamet ya Arap ülkeleri olur ya da memleketi. Futbolu bırakırsa da pek şaşırmamak lazım zira futbol onu çoktan bırakmış gibi...

Galatasaray 1-3 Leverkusen

Gönderen pclion On 11:45 7 yorum
Bir hazırlık maçı olmasına rağmen Leverkusen oldukça ciddi hazırlanmış maça. Kadrodaki bütün oyuncular Leverkusen rotasyonunda yer alan adamlardı. Galatasaray ise Altay maçında oynayan oyuncuları dinlendirerek yedeklere forma şansı verme niyetindeydi.

Takımın belli bir bölümünden fazlasının yedek olması oyuncuların birbirleriyle olan iletişimlerini de etkiliyor haliyle, bunu maçın ilk 15 dakikasında gördük özellikle. Defansif organizasyonlarda komik denecek hatalarla goller geldi. Yine de skor merkezli değerlendirmemek lazım böyle maçları, önemli olan oyun içinde şu anki rotasyonda faydalı olabilecek oyuncuları görmekti amaç.

Bunların en başında Yaser ve Serkan geliyor bana göre. Yaser, Karan ve Nonda'nın formsuzluğunda iyi bir çıkış yakaladı, bugün de etkiliydi maçta. Biraz şanslı olsa şahane bir gol de atabilirdi. İlerde pres yaptı, ayağındaki topları olumlu kullandı. Benzer saptamaları Serkan için de yapabiliriz, özellikle topu doğru kullanma konusunda etkileyici bir oyun ortaya koydu Serkan. Defansif anlamda kötüydü demek haksızlık olur, birkaç maç daha süre alırsa bu uyum problemini de aşacaktır. Birebirlerde rakiplerini iyi karşıladı. Zor pozisyonlarda topu sahada tutma gibi bir alışkanlığı da yok gördüğüm kadarıyla, gerektiğinde bilinçli bir şekilde topu dışarıya atmanın da bir defans oyuncusunun görevleri arasında olduğunu biliyor gibiydi. Sabri'nin arkasında güvenilir bir yedek olabileceğinin sinyallerini verdi bence Serkan.

Mehmet Güven, Barış Özbek, girdikten sonra Ayhan ve Arda iyi not alan diğer isimlerdi. Aydın maça dikkat çekici bir giriş yapsa da ilk yarının sonlarında ve ikinci yarıda oynadığı bölümde gittikçe silikleşen bir görüntüsü vardı. Fizik gücü de diyemeyeceğim bu probleme, başka bir sorunu var Aydın'ın. Onunla ilgili beklentilerimi azaltalı çok oldu ama oyun içinde bu kadar düşük olmasını da yadırgamıyorum desem yalan olur.

Nonda'da çok uzun süredir devam eden şiddetli bir formsuzluk var, bu maçta da hız kesmeden devam etti. Gerçekten anlayamıyorum onu, sahada Bezgin Bekir misali dolaşmaktan, top kaptırmaktan başka yaptığı bir şey yok. Penaltı kaçırmasına bir şey demiyorum ancak tavrını ve oyununu ciddi anlamda gözden geçirmek zorunda Nonda. Yoksa şu durumlarıyla Ümit Karan'la beraber Yaser Yıldız'a havlu sallarlar ancak...

'Her Şey Bir Anda Olmadı'

Gönderen pclion On 04:30 3 yorum
`Her şey bir anda olmadı`. Galatasaray'ın Derwall dönemiyle başlayan, UEFA Kupası'yla zirve yapan yolculuğunu anlatan yeni belgeselinin muhtemel adı bu. 2010 yılında yayınlanması planlanıyormuş, Galatasaraylılar için harika bir haber bu.

Hazırlayan kişi de Gheorghe Hagi'nin futbolu bırakmasından sonra `On`un Vedası` belgeselini hazırlayan, Stadyum programının editörü İbrahim Kırkayak. İnanılmaz bir maç hafızası olduğu söyleniyor kendisinin, 'Google yokken İbrahim vardı' gibi iddialı bir slogan bulmuşlar arkadaşları.

Referans gazetesiyle yaptığı röportajda açıklamış bu sürprizi İbrahim Kırkayak. Galatasaraylıların arşivine değerli bir belgesel katılacak anlaşılan...

Semih Kaya

Gönderen pclion On 08:30 2 yorum
1991 jenerasyonuna sıkça değiniyoruz blogda, hem Galatasaray hem U18 milli takımı özelinde. Şimdiye kadar Emre Çolak, Cem Sultan gibi hücum oyuncularından bahsettik ancak en az onlar kadar belki de daha fazla potansiyele sahip bir oyuncu var Galatasaray PAF takımında, Semih Kaya.

Galatasaray altyapısına transfer oluşu bile başlı başına bir yazı konusu aslında. Onu İzmir'den Galatasaray'a getirmek için çok uğraşıldığı, Semih'in İzmir dışına çıkmaması için tehdit edildiği rivayet edilir. Gelişi olaylı olan Semih Kaya, Galatasaray altyapısında oynadığı her yaş kategorisinde dikkat çeken oyuncuların başında geliyordu. Geçtiğimiz senelerde talihsiz bir sakatlık yaşayıp ciddi bir beyin ameliyatı da geçirmişliği var Semih'in. Beşiktaşlı rakibinin tekmesi yanlışlıkla yüzünde patlayınca acilen ameliyata alınmıştı. Ameliyata giderken Fenerbahçeli doktorun "Ameliyat çıkışı Fenerbahçeli olacaksın." demesi üzerine "Çıkarmayın o zaman" demesi altyapı efsaneleri arasında yer alır.

Karl-Heinz Feldkamp geçen sene Semih'i A takım rotasyonunda kullanmayı düşünüyordu aslında. A takıma yükseldikten kısa süre sonra çok talihsiz bir diz sakatlığı geçirmişti Semih. Bunun sebebi ise kısa sürede çok sayıda maç oynamak zorunda kalmasıydı. Milli takımla 4 günde 3 maç oynamak zorunda kaldıktan sonra PAF takımı yetkililerinin onu dinlendirmek yerine Rizespor maçında oynatmaya kalkınca sakatlık kaçınılmaz oldu, diz bağları bu yükü kaldıramadı. Uzun süren bu sakatlığın ardından tekrar A takıma döndü Semih.

Beklentilerin yüksek olduğu bir oyuncu anlayacağınız. Menejeri bu sıra Avrupa kulüplerini gazlamakla meşgul. Inter başta olmak üzere birçok kulübün Semih'in sözleşmesinin bitmesini beklediğini söylüyor yerli ve yabancı basına. Semih Kaya'nın Galatasaray'a olan bağlılığını düşününce pek ihtimal vermiyorum ancak Galatasaray yönetimi de elini çabuk tutsa fena olmayacak.

Son bir not da resimdeki formaya. Bu formaları kontrol etmiyorlar mı hiç, Galatasaray gibi Türkiye'nin en üst düzey kulüplerinden birine yakışan bir görüntü müdür bu?...

100 Yıllık Rekabet

Gönderen pclion On 02:45 1 yorum
Melih abinin derbi tarihi ve derbinin bugünkü durumu hakkında yazdığı enfes yazıdan bahsetmek için bugünü bekliyordum. Bugünden tam bir hafta sonra Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti 100. yılını dolduruyordu çünkü. Ben bekleyedurayım, bugün Mehmet Demirkol aynı yazıdan bahsetmiş köşesinde.

Türk futboluyla yakından ilgilenen herkesin okumadan geçmemesi gereken bir yazı. Mehmet Demirkol'a da böyle güzel bir konuyu ve yazıyı köşesine taşıdığı için kendi adıma teşekkür ederim...

Türkiye Kupası 3.Tur Panorama

Gönderen pclion On 10:30 0 yorum
Gruplarda 3. maç haftası geride kaldı. UEFA Kupası'nın arızalı statüsünden uyarlanma bir sistemimiz olmasına rağmen ilk iki takımın yükselmesi sebebiyle kimlerin yükseleceği, kimlerin şansı olduğu yavaş yavaş belli olmaya başladı.A grubunda Beşiktaş ve Gaziantepspor'un çeyrek finale yükseldiğini şimdiden söyleyebilriz. Antalyaspor'un az da olsa bir şansı var ancak bunun gerçekleşmesi için Antalyaspor'un iki maçını da kazanması, Gaziantepspor'un iki maçını da kaybetmesi gerekiyor. A grubunda en önemli soru grup liderinin kim olacağı gibi gözüküyor. Bunu belirleyecek olan maç ise Gaziantepspor-Beşiktaş maçı olacak. Beşiktaş'ın liderliği garantilemesi için kazanması gerek ancak beraberlik de büyük ölçüde yeterli olacaktır. Bu durumda Gaziantepspor'un lider olabilmesi için Antalyaspor deplasmanından 3 farklı galibiyetle dönmesi gerekecek.

A grubunda beni heyecanlandıran esas takım Gaziantep BB idi ancak Beşiktaş'la olan maçlarını canlı izleme fırsatı bulamadım. Trabzonspor'la olan maçları umarım canlı yayınlanır.
B grubunda yükselme hesapları yapan birden fazla takım var. Galatasaray hem Kayserispor'u hem Altay'ı son dakikalarda bulduğu gollerle mağlup ederek çok kritik puanlar aldı aslında. Eğer bu maçlardan birinde beklenmedik bir sonuç çıksa tablo şu an daha karışık olabilirdi ancak Galatasaray'ın son maçının iç sahada Malatyaspor'a karşı olması işini bir hayli kolaylaştırıyor.

İlk iki için diğer iddialı adaylar Ankaraspor ve Kayserispor. Altay 65 dakika önde götürdüğü Galatasaray maçını kazanabilse muhtemelen çok daha iddialı bir konumda olacaklardı ama işleri artık zorlaştı. Bu grubun en önemli maçı Kayserispor ile Ankaraspor arkasında oynananacak. Kayserispor'un son maçı bu, Ankaraspor deplasmanından üç puan çıkarmak zorundalar. Aksi bir sonuçta şansları yok denecek kadar azalıyor. Geçen senenin kupa galibi zorda anlayacağınız.En çekişmeli grup C grubu diyebiliriz sanırım. Denizlispor'un bir adım önde olduğu, Manisaspor ve Sivasspor'un aynı averaj ve puanla ikinciliği paylaştığı bir tablo var şu an. Denizlispor puan olarak iki rakibinden önde de olsa büyük bir fikstür dezavantajı var. Grupta oynayacakları son maçın Sivasspor deplasmanı olması hesaplarını bozuyor. Sivasspor da bu maça güveniyor muhtemelen, alacakları bir galibiyet onları Denizlispor'un üstüne çıkarmaya yetecek.

Manisaspor ise bence bu takımlar içinde şansı en yüksek ekip. Alanyaspor'la oynayacakları bir maç var, ardından Sivasspor'u kendi sahalarında konuk edecekler. Sivasspor, Denizlispor maçıyla kaderini çizmiş olacak son maça kadar. Alanyaspor'dan da 3 puan alacaklarını varsayarsak grubun en iddialı takımı konumuna geliyorlar. Çeyrek finallerde bir Bank Asya takımını izlemek ilginç olacak.
D grubunda da çeyrek finale yükselecek takımlar belli gibi. Fenerbahçe'yle Bursaspor büyük ihtimalle ilk iki sırayı alıp grup bölümünü tamamlayacaklar. Bursaspor'un son maçı kendi sahasında Tokatspor'a karşı. Fenerbahçe'nin kalan maçları ise Tokatspor ve Eskişehirspor'a karşı.

Ankaragücü, Eskişehirspor'dan farklı bir galibiyet alırsa ufak bir şansı olabilir ancak orda da Bursaspor'un fikstür avantajı devreye giriyor. Oldukça zor durumdalar zaten, Türkiye Kupasını düşündüklerini de pek sanmıyorum. Eskişehirspor'un iddialı olabilmesi için hem Fenerbahçe'yi hem Ankaragücü'nü yenmesi gerek, oldukça zor bir fikstür...
Bundan 10 gün önce bir devre arası değerlendirmesi yapmıştık dışarda oynayan Galatasaraylı oyuncular hakkında. Oğuz Sabankay'ın durumunun kritik olduğunu, bir an önce süre almaya başlaması gerekiğini söylemiştik. En iyi alternatifin de İBB olduğunu not düşmüştük altına. Başka bir şey istesek olacakmış demekki. Oğuz Sabankay İBB'ye 1.5 yıllığına kiralanmış, hayırlı olsun. Oğuz kendini gösterebileceği bir kulübe, güvenilir bir hocanın yanına gitti. Bundan sonrası ona kalmış. Kulüp de bundan sonra oynatılmayacağı kesin olan kulüplere oyuncu kiralamamayı öğrenmiştir umuyorum.

Cafercan Aksu ise manevi kardeşim gibi bir şey oldu neredeyse, bir de gol atınca yazı beklentileri arttı tabii. Salı gününden beri yazmak istiyordum ama maçı 90 dakika izleyemediğimden varsayımsal hareket etmek de yanlış olurdu. Sonunda tekrarların birini yakalayıp göz atma fırsatı buldum. Herkes goldeki paslaşmalardan ve vuruş tekniğinden etkilenmiş genel olarak. Cafercan Aksu'nun bu konularda zaten hiçbir problemi yoktu ezelden beri. Onu en üst seviyede göremememizin sebebi kondisyon problemi, temposuzluğu ve en önemlisi de isteksiz tavırlarıydı. Bu konularda hiç gelişme kaydedemedi demek haksızlık olur belki ama yeterli değil bana göre. Galatasaray seviyesinde şansını denemek istiyorsa Süper Lig düzeyinde kalburüstü bir performans göstermesi gerek. Ne olursa olsun, kendini hatırlatmak adına üç büyüklerden birine karşı oynadıkları, naklen yayınlanan maçta iyi bir performans sergilemesi hiç de önemsiz değil. En kötü ihtimalle piyasasını arttırmış olur. Bu açıdan hem Uğur'un hem Cafercan'ın iyi iş çıkardığını söylemek lazım.
Galatasaraylılar dışında takip ettiğimiz gençlerden bir de Aydın Karabulut hakkında gelişme var. Yusuf Şimşek'in transferi için Aydın Karabulut'un bonservisinin de dahil olduğu bir paket üstünde anlaşmaya varmış Beşiktaş ve Bursaspor. Sezon sonunda Beşiktaş isterse Aydın'ı 1 milyon euro karşılığında geri alma hakkına sahipmiş. Aslında söylenebilecek fazla bir şey yok, Beşiktaşlı arkadaşlarımıza Allah sabır versin diyebiliriz en fazla. Sezon başında serbest kalan 34 yaşında bir oyuncuyu transfer etmek için ümit milli takımın en etkili oyuncularından birinin bonservisini vermek, üstüne verilen nakit paradan falan hiç söz etmiyorum. Bursaspor gerçekten çok kârlı bir transfere imza atmak üzere. Umarım orda yeterli süre alır da milli takımın sol taraf için yeni bir alternatifi olur...

Altay 1-2 Galatasaray

Gönderen pclion On 12:25 6 yorum
Son ana kadar seyirciyi kendine bağlayan bir maça sahne oldu İzmir. Galatasaray için fiziksel olduğu kadar psikolojik anlamda da yorucu bir maç oldu. Maçı stadyumda seyredenler de mücadeleden büyük keyif almıştır. Fahiş bilet fiyatları da düşünüldüğünde en çok onlar hakediyordu bu galibiyeti.

Beklenenin aksine kaledeki değişiklik hariç tamamen rotasyon oyuncularına yer verdi Michael Skibbe. Lincoln'ün yerinde Ümit Karan vardı sadece. Ben böyle tercih etmezdim muhtemelen ancak Skibbe'ye de fazla kızmamak lazım. Malatya maçına rahat çıkıp deneylerini oraya bırakmak istemiş olabilir. Ayrıca tribünlerdeki 50 bine yakın seyirci için de iyi oldu bu tercih.

İlk yarıyı özellikle de son bölümü domine eden takım Galatasaray'dı ama ender gelişen ataklarından birinde şahane bir vuruşla sonuca gitmeyi bildi Altay. Şehmus Özer'i hakikaten tebrik etmek gerek, üst düzey bir vuruş yaptı. Bu kadar üstün olduğu bir ilk yarıyı geride kapatmak oyuncu psikolojisi için oldukça zor bir durum. Arda Turan özellikle son bölümde sazı eline aldı, sağ tarafta İsa'yı zorlanmadan ekarte etti her pozisyonda. İki net gol pası da çıkardı ama kaleye gitmedi top. Bir de kendi vurduğu top vardı ancak seri çalımlardan sonra düzgün şut atacak vücut pozisyonunu alamamıştı, orda pas verebilse çok daha etkili bir pozisyon olabilirdi. Trafik kazası geçiren bir oyuncu için fazlasıyla iyi bir performans.

İkinci yarıda ilk yarı kadar boğucu bir oyun ortaya koyamadı Galatasaray, pozisyonlar olsa da oyunun merkezi Altay ceza sahasından oldukça uzaktı. Bunda Arda Turan'ın ilk yarıdaki etkinliğinde olmamasının payı büyüktü. Diğer kanatta da hücumu sürükleyecek bir oyuncu olmayınca zorlanmaya başlaması doğaldı takımın. Altay'ın ise hücum anlamında düşündüğü tek aksiyon şişirilen toplarda Tiago Bezerra'nın hızından faydalanmak olunca Galatasaray kalesine gelmekte dahi zorlandılar. Tiago demişken belirtmek lazım, ben hem hızını hem tekniğini beğendim Tiago'nun, Süper Lig seviyesinde tutunmaması için hiçbir sebep yok. Anlık da olsa etkili olduğu pozisyonlar vardı. Genellikle Servet'le birebir kalması fiziken ezilmesine yol açtı, o da doğaldır. Servet Çetin bu ligin en kuvvetli stoperi sonuçta.

Ümit Karan'ın yerine oyuna giren Yaser müthiş bir kafa vuruşla beraberliği getirdi takıma. Aynı kafa vuruşunu bir kez daha denemişti, ikincisinde golü getirmesini bildi. Ümit Karan'ın formsuzluğu devam ediyor, bir-iki yararlı pas atmayı başarsa da her zamanki gibi savruk, top kontrolü olmayan, yanlış tercihler yapan bir görüntüdeydi bugün de. Bu haliyle bırakın ilk 11'i, yedekteki yerini bile terk etmek zorunda kalabilir. Ferdi ise çekingen ve top olmaktan korkan oyunuyla rotasyonu zorlayamayacak gibi görünüyor. Gereksiz bir transfer olduğunu söylemiştik, takasa verilen oyuncular başka bir transferde kullanılabilirdi.

Son olarak Servet'e geçmiş olsun diyelim, umarım ciddi değildir omzundaki problem...

Yedek Takım mı, Yedek Oyuncu mu?

Gönderen pclion On 06:00 0 yorum
Her kupa maçından önce tartışılan bir konudur bu, özellikle alt liglerden bir takımla oynanıyorsa. Kimileri tamamen yedek ağırlıklı bir kadro görmek istediğini söyler, kimileri takımın ciddiyeti elden bırakmadan en iyi 11'le çıkıp seyirciye saygısızlık etmemesi gerektiğini. Galatasaray-Altay maçı da bu konuda istisna değil elbette, biz de kendimizce fikirlerimizi belirtmiş olalım.

Tamamen yedeklerle çıkmak bana göre doğru bir yaklaşım değil. Bu durum yedeklere haksızlık esasen. Onları as takımdan tamamen izole edip, as kadroyla beraber oynadıklarında iyi olduklarını gösterebilme şanslarını tamamen kaldırmış oluyoruz. Ayrıca birbirine alışmamış, maç kondisyonu eksik çok sayıda oyuncuyla sahaya çıkıldığında oyuncu kalitesi yeterli olsa bile beklenen bireysel performansları görmek zorlaşır. Kazanılacak oyuncuları da kaybetmek anlamına gelir yedek takımla çıkmak.

Bence bu ancak PAF ve genç oyuncu ağırlıklı bir kadro ile sahaya çıkılırsa mümkün olur. Bu şekilde oyuncuların ortaya bir takım kimliği koyma şansları olur sahada. Daha üst yaş gruplarından mezun gençler de uzun süredir birbirini tanıdığından uyum problemi nispeten daha az olur. Bu formülün Türkiye şartlarında uygulanması pek mümkün olmadığından tamamen yedek ağırlıklı oynanması bence doğru tercih değil.

Bu sebeple kadrodaki değişikliğin 4-5 oyuncuyla sınırlı kalması hem takım için hem de şans bulacak oyuncular için en doğru yöntem gibi gözüküyor. Sizin fikirlerinizi merak ediyorum bu konuda...
Ajax forması giyen forvet Kennedy Bakırcıoğlu'yla ilgilenmekteymiş Galatasaray, bizim basına göre. Bu haber menejerlik oyunlarına ucundan, kıyısından bulaşan herkesi bir şekilde gülümsetmiştir. Hele CM 01/02 oynayan nesil illaki kendisiyle bir transfer görüşmesi yapmıştır. İsveç'te AIK, Helsinborg veGöteborg'dan sonra en iyi tanıdığım İsveç ekibinin Hammarby olmasının başka açıklaması olamaz zaten.

Haberin masa başı olduğu kesin ama yine de birkaç detayı belirtmeden geçmeyelim. Kendisi Mardin doğumludur ve aslen Süryani'dir, Türk vatandaşlığı vardır. Ancak ortada dolaşan bir dedikodu var ki o da ailesinin siyasi mülteci olduğu ve bu yüzden Türkiye'ye gelmek istemedikleri. Alper abi değinmişti bu konuya. Bunun dışında haberlerde santraformuş gibi bahsediliyor, alakası yok. Birçoğunuz iyi tanıyorsunuz zaten Kennedy'yi.

Kennedy Bakırcıoğlu haberleri önceki senelerde de basında yer aldığından blogda yer verip vermemekte kararsız kalmıştım ancak bunu değiştiren bir habere rastladım dün. Bir Fanatik haberine göre Galatasaray De Sanctis'in bonservisini alamayacağı için Rus kaleci Ruslan Nigmatullin'e yönelmiş. Hadi Kennedy Bakırcıoğlu'nu anlarız da Nigmatullin'i nerden buldunuz arkadaş, biz bile unutmuştuk kendisini!

Masa başı habercilerinin eline bir CM 01/02 shortlist'i geçtiğini sanıyorum, bunun başka mantıklı açıklaması olamaz. Gerçi Kayseri de Aghahowa'yı getirdi, yine de temkinli olmak lazım. Madem CM'den gideceğiz; santrafora Tsigalko'yu, orta sahaya Mark Kerr'i isterim ben...
1.95 boyunda, dev bir forvet oyuncusu Mehmet Batdal. Böyle bir oyuncu başta üç büyükler olmak üzere Süper Lig takımlarının ilgisini çekiyor doğal olarak. Aslına bakarsanız 23 yaşına kadar henüz Süper Ligde forma giyememiş olması tam bir mucize. İstisnasız her transfer dönemi talipleri olmasına rağmen ya sakatlıklar ya da Bucaspor'un uçuk bonservis talepleri önünü tıkadı genç oyuncunun.

İlk olarak geçen sezonun ikinci devresinde Altay'a 6 aylığına kiraya verildi. Bu dönem onun açısından beklendiği gibi geçmedi pek. İlk maçlarda ilk 11'de oynama şansı bulsa da daha sonra oyunun son bölümlerinde ilerde top saklamak için kullanılan bir rol biçildi ona. Bir üst seviyeye atlayacak derken bu başarısız deneyim piyasasını ciddi şekilde etkiledi.

Kulüp kariyerinin aksine ümit milli takımda çok başarılı maçlar çıkarıyordu Mehmet. İzlediğim bütün maçlarda doğru bir hocayla çalıştığı takdirde en üst seviyede tutunabilecek kaliteye sahip bir oyuncu görüntüsündeydi. Oynadığımız son ümit milli maçı olan Belarus maçındaki kadroya baktığımızda Manisasporlu Ferhat Öztorun'la -ki onun da ana referansı Galatasaray altyapısıdır- beraber Türkiye'de oynayıp Süper Lig düzeyinde forma giymeyen tek oyuncuydu, bu da ona verilen değerin bir göstergesi.

Şubat 1986 doğumlu bir oyuncu olarak kariyerinde ciddi bir atılıma ihtiyaç duyuyor artık. Özellikle son iki senedir yerinde sayıyor. Bir futbolcunun gelişime en açık olduğu 19-23 yaş arası dönemi bu kadar verimsiz geçirmesi onun açısından pek iyi olmadı, bunun devamının gelmesi de pek hayra alamet olmaz onun adına. Türk futbolu için önemli potansiyellerden birini üç kuruş fazla bonservis kazanmak adına çürütmek de doğru bir yönetim biçimi değil, bunu da söylemek lazım.

Ağırlıklı olarak Mehmet Batdal'dan söz ettik, partneri Ozan İpek hakkında da birkaç cümle söylemek gerek. İnanılmaz formda girdi bu sezona Ozan, o da 86'lı bir oyuncu. 2.Lig B'nin en dikkat çeken oyuncusu desek yalan olmaz. Mehmet'in aksine onu pek izleme şansım olmadığından net bir yargıya varma şansım yok ama izleyenler Süper Lig seviyesinde bir oyuncu olduğunu söylüyor.

Ankaragücü ciddi şekilde ilgileniyormuş Ozan'la ama transferin kesinliği hakkında bir bilgi yok henüz. Boluspor'dan aldığı Gökhan Emreciksin'i Fenerbahçe'ye pazarlayan Ankaragücü alt liglerde parlayan oyunculara ilgi gösteriyor diyeceğim ama başlarındaki yönetimde bu kadar bile vizyon olduğundan şüpheliyim açıkçası, hele şu gelenek haline gelen berbat yabancı tercihlerini göz önüne alırsak. Bu transferle ilgili bir gelişme olursa değiniriz blogda...

Antalya 100. Yıl Stadyumu

Gönderen pclion On 04:30 4 yorum
Aylar önce stadın yapılacağı araziye kazma vurulmuştu Antalya'da, doğal olarak herkes beklenti içine girmişti. Sürüncemede kaldı iş, arazide çalışmalar durunca stadın akıbeti hakkında şüpheye düştük elbette.

Konuyla ilgili açıklama TFF başkanı Mahmut Özgener'den gelmiş. Antalya Büyükşehir Belediyesi başkanı Menderes Türel'le bir araya gelen başkan stadın Euro 2016 adaylığı içinde yer aldığını, stadın tamamlandığında milli takım maçlarına da ev sahipliği yapacağını söylemiş.

Aslında yeni bir şey söylemiyor federasyon başkanı. 2016 adaylığı kapsamında Antalya'nın hem otel kapasitesi hem de lojistik bakımından Türkiye'deki en uygun şehirlerden biri olduğunu biliyoruz. Antalya'nın adaylık dışı kalması pek mantıklı değil. Stadın 30 bin kişilik olacağı da biliniyordu. Bana göre bu toplantı yaklaşan yerel seçimlerle ilgili daha çok. Stad inşaatı başlayacaksa reklamını yapsın, o bizi ilgilendirmez ama boş vaad değildir inşallah bunlar.

Yalnız işin garibi bu gezide TFF başkanına Sivasspor teknik direktörü eşlik ediyormuş. TFF resmi sitesindeki yazıdan aynen alıntılıyorum.

Mahmut Özgener ziyaret sonrasında Serik ilçesine bağlı Kadriye beldesinde yapılması planlanan spor kompleksinin arazisini de gezdi.

Özgener, burada yaptığı açıklamada, Kadriye Belediye Başkanı Hüseyin Kantoz'un, Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun ile ortaklaşa yürüttüğü projenin Türkiye için bir ilk olacağına değindi. Özgener, projenin hem Antalya, hem de Türkiye açısından çok önemli olduğunu vurguladı.

Kadriye Belediye Başkanı Hüseyin Kantoz da 5 yıldır proje üzerinde çalıştıklarını anlattı. Kantoz, proje gerçekleştiği takdirde Türk futboluna çok büyük katkı sağlanacağını bildirdi.

Özgener'e eşlik eden Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun da kurulması düşünülen spor kompleksi içinde futbol sahaları, sporcu hastanesi, rehabilitasyon merkezi, spor salonu bulunduğunu kaydetti.

Sivasspor teknik direktörü Bülent Uygun'un Antalyaspor'un stad projesiyle ne gibi bir alakası olabilir, bir belediye başkanıyla nasıl ortak proje yürütebilir, ben burasını anlamadım. Sivasspor'la alakasız her işte kendisini görmeye alıştık ama bu Bülent Uygun için bile fazla. Aslantepe'ye de el atmaya kalkarsa şaşırmamak lazım...

Abdülkadir Kayalı'yla ilgili detaylıca bir yazı yazmıştık geçtiğimiz ay. Yazının ardından transfer söylentilerinin ardı arkası kesilmedi; Chelsea'den Fenerbahçe'ye kadar. Türkiye içi transferlerin yapısı nedeniyle Abdülkadir'in Fenerbahçe'yi seçmesi sürpriz değildi elbette. Çünkü Chelsea ona daha fazla para vadetmiyordu, daha fazla forma şansı da verme niyetinde değildi. Oraya giderse çok daha fazla çalışmalı, kendini geliştirmeliydi. Karşılığını ise daha zor alacaktı. Daha önce yapılmayanı yapma şansı ayağına kadar gelmesine rağmen o da diğerlerinin seçtiği yolu seçip yerel bir yıldız olma yolunu seçti, şimdilik.

Abdülkadir'i değerli yapan 'efsane ümit milli' olarak adlandırılan Tuncay'lı, Kemal'li, Okan Koç'lu U21 milli takımından bile daha potansiyelli olarak görülen 90-91 jenerasyonunun oyun kurucusu ve kaptanı olması. Bu jenerasyonda Batuhan Karadeniz, Emre Çolak, Tunay Torun, Cem Sultan, Semih Kaya gibi 4-5 yılda bir görebileceğimiz potansiyelde oyuncular bir araya toplanmış durumda. Bu müthiş jenerasyonun lideri olmak elbette büyük bir referans. Ancak profosyonel lig seviyesinde kendisini ispatlamadan üç büyüklerden birine gelmesi forma şansı bulmasını oldukça zorlaştıracak bir unsur, bu da kredisini azaltacak doğal olarak. Ayrıca Fenerbahçe bir genç oyuncunun süre alması en zor olan kulüplerin başında gelir. Bunun aksini gösteren bir-iki örnek var elbette ama onlarınki ekstrem durumlardı. Tuncay Şanlı Fenerbahçe'ye geldiğinde Fenerbahçe tarihinin belki de en dip noktasındaydı. Tuncay'ın forma bulduğu ilk sezonu liderin 35 puan arkasında ligi tamamlamıştı Fenerbahçe, Tuncay'dan başka yararlı olan oyuncu pek gözükmediğinden yerini sağlamlaştırdı. Bana göre tek gözle görülür istisna Gökhan Gönül'dür, onun şansı da Önder Turacı'nın o dönemki formsuzluğu olmuştu.

Fenerbahçe açısından harika bir transfer diyebiliriz Abdülkadir Kayalı. Direkt olarak ona talip olmadılar, Gökhan Emreciksin'i ön planda tutup Abdülkadir'in görünenden çok daha fazla olan değerinin ortaya çıkmasını engellediler. Uygun bir maliyetle birisi nispeten daha hazır olmak üzere iki kaliteli oyuncuyu kadrolarına kattılar. Transferler için doğru zamanı bulmaktan bahsetmiştik dün, Fenerbahçe bunu çok iyi becerdi son transferde. Ülkedeki kısıtlı havuza ve 'çaresizce transfer yapacakları' imajına rağmen uçuk paralar harcamadan takviye yaptılar. Bu açıdan da oldukça değerliydi Fenerbahçe için bu transferler.

Abdülkadir için esas imtihan şimdi başlıyor. U17'de Maradona yakıştırması yapılan ancak üst düzeyde bir türlü beklenileni veremeyen çok oyuncu gördük Dünya futbolunda. Profosyonel kariyerine Fenerbahçe gibi zor bir başlangıç noktası seçti kendisine. Bunu kaldırabilecek mi, hep beraber göreceğiz. Takipteyiz Abdülkadir'i...

Güntekin Onay

Gönderen pclion On 05:45 5 yorum
Güntekin Onay spor medyası içinde en çok takdir ettiğim isimlerden biri olmuştur eskiden beri. Galatasaray'ın altın çağında Şampiyonlar Ligi maçlarını anlatmasının payı da vardır ancak onu benim gözümde diğer spikerlerden ayıran futbol bilgisinin gerçekten üst düzey olması. Herkes Rıdvan Dilmen'e konsantre olsa da ben genelde onun dediklerine dikkat ederim.

Geçtiğimiz sene babasını kaybetti bildiğiniz gibi, fotoğraf da babası Gündüz Tekin Onay adına verilen ödülün töreninden. Tekrar baş sağlığı dileyelim ailesine.

Ancak bu postu yazmamın sebebi hüzünlenmek değil elbette. Güntekin Onay başarılı sunumu kadar ara sıra yaptığı gaflarla da meşhur. Sonuncusunu ise yeni gördüm, yerlere yattım desem yeri. Tekrar tekrar izlense bile gülünecek cinsten. Özellikle kameraya yakalandığını anladıktan sonraki sırıtışı ve işi toparlamaya çalışması gözden kaçmaması gereken bir nokta. İzlemeyenler yukardaki videoyu kaçırmasın. Bu gafın dışında Rıdvan Dilmen'in Güntekin Onay'la anlattığı birkaç anı daha var...
Game Night
Slap Bet
Pineapple Accident
Swarley
Tricycle
Robin Sparkles
Fiero
The Bracket
Naked Man
Brunch
| edit post

Bekir İrtegün Transferi

Gönderen pclion On 07:15 3 yorum
Sözleşmesi biten kalburüstü, yerli oyuncuların en önemlisi olarak göstermiştik onu (Mehmet Yıldız'ın Bosman'a yanaşmayacağını düşünerek), beklediğimizden de çabuk transfer haberleri alıyoruz onunla ilgili. Fenerbahçe onu devre arasında kadrosuna katmak istiyormuş, bunun için de bir miktar bonservis bedeli ve Can Arat'ı gözden çıkarmışlar. Gaziantepspor cephesinde de prensip olarak kabul görmüş bu teklif.

Aslına bakarsanız Bekir İrtegün'ün esas taliplisi Beşiktaş'tı son birkaç transfer döneminde. Şu an kabul gören şartlardan çok daha iyi teklifler de götürmüşlerdi ancak Gaziantep'in eli o dönem daha güçlüydü. Fenerbahçe ise daha kısıtlı bir teklif sunmasına rağmen doğru anda teklif vermesinin avantajıyla transferi bitirme noktasına geldi. İşte dillere pelesenk olan transfer stratejisi kavramının en önemli ayağı tam olarak da bu. Ekonomik olarak iyi olmak önemli tabii ama bazen o bile aleyhinize işleyebiliyor. Esas maharet rakibi tek ayak üstünde yakalayabilmek. Beşiktaş'ın ise çok ciddi bir nakit sıkıntısı varmış duyduğuma göre, o yüzden bu transferi gerçekleştirebilecek durumda değiller. Transfer için istekli başka bir kulübün olmaması da Fenerbahçe'nin elini güçlendiren bir diğer unsur.

Galatasaray cephesi ise yerli stoper olarak elindeki iyi rotasyona güveniyor; Servet, Emre Güngör, Emre Aşık ve Semih Kaya. Servet Çetin'in ismi yurtdışı için sıkça geçmeye başladığını düşünürsek Bekir İrtegün Türkiye pazarında Servet'in boşluğunu doldurmaya en hazır, maliyet olarak en uygun aday gibi gözüküyordu. Ancak başkan Adnan Polat bu gerçekleşse bile Semih Kaya'yı değerlendireceklerini, ondan çok şey beklediklerini söylemiş Osman Tanburacı'yla olan söyleşisinde.
Servet giderse ne yaparsınız?
Altyapıdan Semih Kaya var. Kalli geçen sene ilk 11’e koyacaktı, sakatlandı. Şimdi taş gibi... Galatasaray’da gidenin yeri dolar. Bizim en iyi transferimiz içerden yapılan transferdir, örneğin Semih. Bundan sonra Skibbe’yi merak ediyorum nasıl takım kuracak? Galatasaray’da eleman bol.
Eğer Adnan Polat'ın söyledikleri hayata geçecekse hiçbir itirazımız olamaz çünkü Semih Kaya'nın potansiyelini az çok biliyoruz. Üstelik geçen seneki üst düzey performansıyla milli takım seviyesinde bir stoper olduğunu kanıtlayan Emre Güngör var elde. Tutarlı ve mantıklı bir düşünce gibi duruyor ancak benzer bir kurguyu Aydın Yılmaz-Özer Hurmacı ikilisinde de yaşamıştı Galatasaray. Orda da Aydın'ı çağırmak hem Galatasaray gelenekleri hem de maliyet açısından çok daha uygundu. Demek istediğim şu anki konjonktür her zaman gerçeği yansıtmayabiliyor. Ancak bu konuda yönetimin doğru bir hamle yaptı bana göre. Zaten Servet transferine de kesin gözüyle bakmak doğru değil, en azından şimdilik.

Fenerbahçe'nin stoper yedeklemesi için çok faydalı bir ek oldu Bekir ancak bu takımın gücüne ve devamlılığına birebir yansıyacak bir transfer değil elbette. Yine de hem maliyet açısından hem de yedekleme bakımından çok doğru bir transfer olduğunu söyleyebiliriz. Bekir'in defansif sol bek olarak da forma giyebildiğini belirtelim, Roberto Carlos'un yokluğunda alternatif olarak kullanıldığını görürsek şaşırmamak lazım...

    About Me